Makaleler

Araç Değer Kaybı

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik anlamdaki bu zor günlerde maalesef enflasyon sebebiyle mal ve hizmetlerin fiyatları artmakta, buna paralel olarak da sahip olduğumuz varlıklar kıymetlenmekte, değeri artmaktadır. Dolayısıyla da bir trafik kazası sonucunda araçta yaşanan değer kayıplarının kimden, nasıl ve ne oranda tahsil edilebileceği gibi sorular her geçen gün önem kazanmaktadır. Bu makalemizde bu sorulara cevap vermeye çalışacağız ve konuyu hukuki olarak ele alacağız.

KISACA ARAÇ DEĞER KAYBI

Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz üzere, enflasyonist ortam sebebiyle sahip olduğumuz tüm varlıkların fiyatı artmaktadır. Bu fiyat artışlarının hissedilir derecede yaşandığı mallardan birisi ise araçlarımızdır. Ekonomik anlamdaki alım gücünün hissedilir derecede düşmesi sebebiyle kişiler sahip oldukları araçlara daha da özen göstermekte, tabiri caizse gözü gibi bakmaktadırlar. Bu noktada kişilerin yaşamış oldukları trafik kazaları sonucunda araçlarında oluşan değer kayıpları önem arz etmektedir. Peki nedir bu araç değer kaybı?

Araç değer kaybını kısaca trafik kazasına karışmış bir aracın piyasa değerinde yaşanılan düşüş, azalma olarak tanımlayabiliriz. Nitekim kazaya karışan araç her ne kadar onarım ve tamirat görse de ikinci el araç alım/satım piyasasında aracın kazasız emsallerine göre bir değer kaybı yaşamaktadır.

Konuyla ilgili olarak Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/12572, K. 2018/6553, 28.6.2018 tarihli kararında bu durum şu şekilde belirtilmiştir:

“Aracın onarıldıktan sonra mübadele (rayiç) değerinin olaydan önceki mübadele değerinden az olacağının kabulü gerekir. Çünkü tamamen onarılmış olsa bile bu araba tahribatın izlerini taşımaktadır. Onarılmış durumdaki değeri, ne kadar iyi onarılmış olursa olsun kural olarak aynı nitelikteki hiç hasara uğramayan araç değerinden düşüktür ve bu da cari değerinden kaybettirmektedir.”

TÜRK HUKUKUNDAKİ KARŞILIĞI

Araç değer kaybına ilişkin olarak mevzuatımızda sarih bir düzenleme yer almasa da çeşitli kanun maddelerinde bahsedilmiş ve Yargıtay tarafından hukuki nitelendirmesi yapılmıştır. Bu kapsamda karşımıza ilk olarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) çıkmaktadır.

İlgili Kanun’un Maddi ve Manevi Tazminat başlıklı 90. maddesinde “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanunda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, araç değer kaybı taleplerinin temelinde haksız fiil yer almaktadır.

Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/16321, K. 2016/12151, 29.12.2016 tarihli kararıyla “(…) uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmakta olup” demek suretiyle bu hususu açıklığa kavuşturmuştur.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesi haksız fiilden doğan sorumluluğu düzenlemektedir. İşbu madde “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmünü getirmektedir.

Peki Nedir Bu Haksız Fiil?

Haksız fiil uygulama ve öğretide “hukuk kurallarına aykırı bir şekilde diğer bir kişinin şahıs varlığında ya da malvarlığında zarar meydana gelmesine sebep olan eylem” olarak tanımlanmaktadır ve haksız fiilden söz edilebilmesi için 4 unsurun aynı anda gerçekleşmesi gerekir; 1- Hukuka aykırı fiil, 2- Zarar, 3- İlliyet (Nedensellik) bağı, 4- Kusur.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu E. 2017/5, K. 2018/7, 06.07.2018 tarihli kararında ifade edildiği üzere;

1- Hukuka Aykırı Fiil: Bir kimsenin kusura dayanan haksız fiil sorumluluğunun temel şartı, sorumlu tutulacak kişinin işlediği bir fiilin (eylemin) bulunmasıdır. Kendisinden tazminat istenen şahsın fiili yoksa sorumluluğu da söz konusu olmaz. Haksız fiil hukuku bakımından hukuka aykırılık, “kişilerin mal ve şahıs varlıklarım doğrudan doğruya veya dolaylı bir şekilde koruma amacı güden, yazılı ya da yazılı olmayan emredici davranış kurallarının ihlalidir”

2- Zarar: Haksız fiilin bir diğer unsuru zarardır ve zarar kişinin mal varlığının rızası dışında azalmasıdır. Zarar verici fiil olmasaydı kişinin mal varlığının içinde bulunacağı durum ile zarar verici fiil sonucu kişinin mal varlığının aldığı durum arasındaki fark zararı oluşturur. 

3- Nedensellik (İlliyet) Bağı: Haksız fiil nedeniyle tazminat sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için gereken koşullardan birisi de fiil ile meydana gelen zarar arasında uygun bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Zararın işlenen fiilin sonucu olmadığı durumlarda zararın tazmininin failden istenebilmesi mümkün değildir.

4- Kusur: Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonucu istememiş olmakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır.

Konunun yasal dayanağı ile hukuk dilindeki açıklaması bu şekildedir. Tüm bu teorik açıklamaların araç değer kaybı taleplerinde gündelik hayata yansıması özetle şu şekilde olacaktır: Fiil olgusu bakımından öncelikle bir kaza meydana gelmelidir. Zarar olgusu bakımından araçta bir değer kaybı yaşanmalıdır. İlliyet bağı olgusu bakımından araçtaki değer kaybı bu kaza sonucu meydana gelmelidir. Kusur olgusu bakımından meydana gelen kazada taraflardan birinin kusurlu olması gerekir.

DEĞER KAYBI TALEPLERİNDE KUSURUN ÖNEMİ

Yukarıda da izah etmiş olduğumuz üzere, meydana gelen trafik kazası sonucunda araçta oluşan değer kaybının karşı taraftan tazmininin bir şartı da karşı tarafın kusurlu olmasıdır. Nitekim TBK m. 49 “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” hükmünü, TBK m. 50 “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.” hükmünü, TBK m. 51 “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler” hükmünü, TBK m. 52 “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir” hükmünü amirdir.

Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, değer kaybı taleplerinde kusurun önemli bir rolü bulunmaktadır. Kusurun ağırlığına göre elde edilecek tazminat miktarı belirlenmektedir. Öyle ki, kendisinden değer kaybı talebinde bulunulan taraf meydana gelen kazada hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etmesi halinde bu tazminattan sorumlu tutulamayacaktır.

Konuyla ilgili olarak Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2015/18030, K. 2016/5795, 11.05.2016 tarihli içtihadı önem arz etmektedir: “Somut olayda, her iki taraf kaza esnasında kendisine yeşil ışık yandığını ve diğer tarafın kırmızı ışıkta geçtiğini iddia etmiştir. Dosya kapsamında bulunan Adli tıp Kurumu Trafik İhtisas dairesinden alınan 09.03.2010 tarihli bilirkişi raporunda alternatifli olarak kırmızı ışıktan geçme durumuna göre kusur oranı tayin edilmiştir. Bu haliyle meydana gelen kazada hangi araç sürücüsünün kırmızı ışıkta geçtiği belirlenmiş değildir. Bu durumda, Dairemizin yerleşik içtihatları uyarınca tarafların kazanın meydana gelmesinde %50 oranında kusurlu olduğu kabul edilerek zararın yarı yarıya paylaştırılması gerekmektedir. Mahkemece, davalı sürücünün kazanın meydana gelmesinde %50 oranında kusurlu olduğu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”

Değer kaybına ilişkin tazminat taleplerinde sorumluluktan kurtuluşa ilişkin bir diğer yasal düzenleme ise KTK m. 86’dır. Maddeye göre “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hâkim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir”.

Dolayısıyla işleten kazanın mücbir sebepten meydana geldiğini, zarar görenin ağır kusurunun bulunduğunu veya üçünü bir kişinin ağır kusurunun bulunduğunu ispat etmesi halinde sorumluluktan kurtulacak ve herhangi bir tazminat ödemek durumunda kalmayacaktır.

Konuyla alakalı olması sebebiyle işleten kavramını da açıklamakta fayda vardır. KTK m. 3’e göre işleten “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlamaktadır.

SİGORTA ŞİRKETİNİN SİGORTALIYA RÜCU HAKKI

KTK m. 91 araç işletenlerin ilgili Kanun hükümleri uyarınca meydana gelebilecek sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak amacıyla mali sorumluluk sigortası yapılmasını zorunlu tutmuştur. Nitekim Kanun’un 1. maddesi ile de karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda önlem almak olduğu dile getirilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1459’uncu maddesi ise sigorta şirketlerinin sigortalının uğradığı zararı tazminle yükümlü olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla yasal düzenlemeler gereği sigorta şirketlerinin, aracında değer kaybı meydana gelenlerin zararını tazmin etmekle yükümlüdür ve kural olarak kendi sigortalısına rücu edemez.

Ancak genel kural bu şekilde olmakla birlikte 29355 sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları Tebliği’nin B.4. Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı başlıklı maddesinde istisnalar belirtilmiştir. Buna göre;

1- Tazminatı gerektiren olay, sigortalının veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasti bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise,

2-Tazminatı gerektiren olay, aracın ilgili mevzuat hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan veya geçerliliğini yitirmiş sürücü sertifikasına sahip ya da ehliyetine geçici/sürekli el konulmuş kimseler tarafından sevk edilmesi veya trafik kurallarının ihlali sonucunda meydana gelmiş ise,

3- Aracın, uyuşturucu madde veya ilgili mevzuatta belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki almış kişilerce veya aynı mevzuatta alkollü içki alamayacağı belirtilen kişilerce alkollü içki alınmak suretiyle kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,

4- Tazminatı gerektiren olay, yolcu taşımaya ruhsatlı olmayan araçlarda yolcu taşınması veya yetkili makamlarca tespit edilmiş olan istiap haddinden fazla yolcu veya yük taşınması veya patlayıcı, parlayıcı ve tehlikeli maddeleri taşıma ruhsatı bulunmayan araçlarda, bu maddelerin parlama, tutuşma ve infilakı yüzünden meydana gelmiş ise,

5- Sigortalının rizikonun gerçekleşmesi halinde bu genel şartların B.1. maddesinde belirtilen yükümlülükleri yerine getirmemesinden dolayı zarar ve ziyan miktarında bir artış olursa,

6-Tazminatı gerektiren olayın aracın çalınması veya gasp edilmesi sonucunda olması halinde, çalınma veya gasp edilme olayında sigortalının kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurlu olduğu tespit edilirse, sigorta şirketi sigortalıya rücu edebilecektir.

HASAR ALAN ARACIN KAZADAN ÖNCEKİ HASAR DURUMUNUN ÖNEMİ

Araç değer kaybını, trafik kazasına karışmış bir aracın piyasa değerinde yaşanılan düşüş, azalma olarak tanımlamış ve kazaya karışan araç her ne kadar onarım ve tamirat görse de ikinci el araç alım/satım piyasasında aracın kazasız emsallerine göre bir değer kaybı yaşadığını belirtmiştik. Bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ise aracın hasar aldığı bölgenin daha önceden hasarlı olup olmadığıdır.

Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, hasar alan aracın onarılmış durumdaki değeri, ne kadar iyi onarılmış olursa olsun kural olarak aynı nitelikteki hiç hasara uğramayan araç değerinden düşüktür ve bu da cari değerinden kaybettirmektedir. Ancak bu noktada ayırt edici olan husus, hasar alan aracın hasar aldığı bölgenin önceden hasara uğrayıp uğramadığıdır. Değer kaybı talebinde bulunulan aracın hasar aldığı bölge daha öncesinde de hasar almış ve işlem görmüş ise bu durumda aracın değer kaybı yaşadığından söz edilemeyecektir ve değer kaybı talep edilemeyecektir.

Ancak araç daha öncesinde başka bir bölgeden hasar almış olmasına rağmen yeni hasar aracın farklı bir bölgesinde gerçekleşmiş ise bu durumda değer kaybı talep edilebilecektir.

ARAÇ PERT OLURSA DEĞER KAYBI TALEP EDİLİR Mİ?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, “pert” kavramının Türk Hukuku’nda bir karşılığı/tanımı bulunmamaktadır. Bu kavram araç alım satım mesleği ile iştigal eden kişilerin kullandığı bir ifadedir ve uygulama diline yerleşmiştir. Bu kavramın mevzuatımızdaki karşılığı Kara Araçları Kasko Sigortası Genel Şartlarında yer almaktadır.

Kara Araçları Kasko Sigortası Genel Şartları madde B.3.-3.3.2.2’de tam hasar ve ağır hasar kavramlarına yer verilmiştir. Buna göre Onarım masraflarının zarar gören aracın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşması ve aynı zamanda eksper raporu ile aracın onarım kabul etmez bir hale geldiğinin tespit edilmesi durumunda, araç tam hasara uğramış sayılır. Bu durumda, aracın ilgili mevzuat doğrultusunda hurdaya ayrıldığına dair hurda tescil belgesi sigortacıya ibraz edilmeden tazminat ödenmez.” demek suretiyle tam hasar durumu tanımlanmıştır.

Maddenin devamında ise “Onarım masrafları sigortalı aracın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşsın veya aşmasın, ağır hasarlı aracın onarımının mümkün olduğunun eksper raporu doğrultusunda tespit edilmiş olması durumunda, aracın ilgili mevzuat doğrultusunda trafikten çekildiğine dair “trafikten çekilmiştir” kaşeli tescil belgesi sigortacıya ibraz edilmeden araç sahibine sigorta tazminatı ödenmez.” demek suretiyle ağır hasar durumu belirtilmiştir.

Bu teorik açıklamaların uygulamadaki karşılığı ise şu şekilde olacaktır: Aracın tamirinin ekonomik olmayacağı tespit edilirse araç tam hasara uğramış kabul edilecek ve aracın kaza tarihi itibariyle piyasa değeri tazminat olarak ödenecektir. Nitekim araç sahibinin tamiri ekonomik olmayan bir aracı tamir ettirmek suretiyle ikinci el araç piyasasında satabilmesi mümkün olmayacaktır. İkinci el olarak satışı mümkün olmayan bir araçta değer kaybı da gündeme gelemeyeceğinden ötürü araç sahibinin değer kaybı talebinde bulunması mümkün değildir.

Bununla birlikte onarımı mümkün olan araç ağır hasarlı olarak kabul edilecektir ve bu durumda araç sahibi aracındaki değer kaybını da talep edebilecektir. Nitekim bu durumda tamiri mümkün olan, ikinci el araç piyasasında alınıp satılabilen bir araç söz konusu olmaktadır ve araç sahibine sigorta şirketi tarafından aracın o günkü piyasa değeri ödenmemektedir. Dolayısıyla da araç sahibi aracında meydana gelen değer kaybını talep etme hakkına sahiptir.

165.000 KM SINIRI NEDİR?

14.05.2015 tarih ve 29355 sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının ekinde yer alan EK-1 Değer Kaybı Hesaplaması formülünde kazaya karışan araçların değer kaybının hesaplanmasında 165.000 kilometre sınırı var idi. Bu kilometre sınırı sebebiyle kilometresi 165.000’in üzerinde olan araçlar değer kaybı teminatı dışında kaldığından araç sahipleri değer kaybı tazminatı talebinde bulunamıyor idiler.

04.12.2021 tarih ve 31679 sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar ile 165.000 km sınırı kaldırılmıştır. Dolayısıyla da yapılan son yasal değişiklik ile birlikte her yaş ve kilometredeki araç için değer kaybı tazminatı istenebilir hale gelmiştir.

DEĞER KAYBI KİMLERDEN TALEP EDİLEBİLİR?

Bir trafik kazası sonucunda aracında değer kaybı meydana gelen kişilerin akıllarına bu değer kaybını kimlerden tazmin edeceği sorusu gelmektedir. Bu sorunun cevabını uygulamadan bir yüksek mahkeme kararıyla verebiliriz:

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/7008, K. 2016/11431 12/12/2016 tarihli kararına göre;

“Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının 1. maddesi gereğince trafik sigortası işletene düşen hukuki sorumluluğu sigorta limitleri dahilinde teminat altına alır ve zarar gören üçüncü şahsın gerçek zararından sorumludur. Trafik kazasında zarar gören aracın hasarı onarılsa dahi onarımdan sonra aracın piyasa rayiç satış fiyatında düşüklük oluşacağı gerçeği karşısında, kaza sebebiyle araçta meydana gelen değer kaybı, gerçek zarar içinde değerlendirilir ve bu zarardan hem zarar veren hem de ZMSS şirketi sorumludur.

Motorlu Kara Taşıtları ihtiyari mali sorumluluk sigortası genel şartlarının “sigorta teminatının kapsamı başlıklı 1. maddesine göre sigortacı aracın işletenine yükletilebilecek hukuki sorumluluğu poliçe teminatı kapsamında olmak şartıyla zorunlu mali sorumluluk sigortası haddi üstünde kalan kısmını poliçede yazılı azami miktara kadar temin eder. İhtiyari mali mesuliyet sigortası kapsamının başlangıç noktası, zorunlu trafik sigorta limitinin üzerinde kalan kısımdır. Kapsamın sonu ise ihtiyari mali mesuliyet sigortası limitidir. Başka bir ifadeyle gerçek zarar miktarı zorunlu trafik sigorta limitini geçtiği anda ihtiyari mali mesuliyet sigortası güvencesi başlamakta ve kendi poliçesindeki limit miktarı da sorumluluğun sona erdiği nokta olmaktadır. Bu sebeple zarar, trafik sigortası kapsamında kalmakta ise ihtiyari mali mesuliyet sigortacısının sorumluluğundan bahsedilemez. Somut olayda, davalı …’e ait araç davalı …Ş.’ye zorunlu mali mesuliyet sigortası poliçesi ile; davalı …’ne ihtiyari mali sorumluluk sigortası (birleşik kasko) poliçesi ile sigortalıdır. İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası hadlerinin üzerinde kalan kısmını, poliçede yazılı hadlere kadar temin edeceğine göre hasarın meydana geldiği yıl ZMSS poliçesinde teminat limiti araç başına 26.800,00 TL olup, davalı …’nin sorumluluğu bu miktarı aşan miktardır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda araçta meydana gelen değer kaybının 6.750,00 TL olduğu belirtilmiştir. Davacı vekili 10.04.2015 havale tarihli dilekçesindeki beyanında trafik kazası nedeni ile davacının aracındaki hasarın kasko şirketi tarafından karşılandığını, daha sonra da kasko şirketinin yapılan ödeme için davalı … şirketine rücu ettiğini bildirmiştir. Bu durumda mahkemece öncelikle davalı … şirketinden davacının kasko şirketine hasar bedeline dair bir ödeme yapılıp yapılmadığı tespit edilmeli şayet davalı … şirketi tarafından davacının aracının kasko şirketine ödeme yapıldıysa, ödenen bedel ve mahkemece hükme esas alınan değer kaybı zararı da dikkate alınarak tespit edilen gerçek zararın zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesi limiti içinde kalıp kalmadığının belirlenmesi, kalıyorsa davalı …’ne yönelik davanın reddine; gerçek zarar, ZMSS limitini aşıyorsa, o zaman ihtiyari mali sorumluluk sigortası poliçesi limitiyle sınırlı olarak davalı …’nin sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiş, yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.”

Bu karara göre özetle, meydana gelen trafik kazası sonucunda araçta meydana gelen değer kaybı talepleri öncelikle kusurlu tarafın Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamında trafik sigortasını yapan şirkete yöneltilecektir ve sigorta limitleri dahilinde zarar karşılanacaktır.

Zorunlu trafik sigortasının limitlerinin aşılması halinde ise kusurlu tarafın varsa Motorlu Kara Taşıtları İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası kapsamında kasko sigortasını yapan şirkete yöneltilecektir ve sigorta limitleri dahilinde zarar karşılanacaktır. Ancak kasko sigortası ihtiyari bir durum olması sebebiyle kusurlu taraf kasko sigortasına sahip olmayabilir. Bu durumda ise bu yola başvurulamayacaktır.

Bununla birlikte Karayolları Trafik Kanunu’nun Hukuki Sorumluluk ve Sigorta Başlıklı sekizinci kısmının İşletenin Hukuki Sorumluluğu başlıklı birinci bölümünde yer alan 85. maddede değer kaybı taleplerinden ayrıca kimlerin sorumlu olacağı belirtilmiştir. Bu maddeye göre “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” Bu noktada yukarıda yapmış olduğumuz işleten kavramı tanımına atıfta bulunarak, kısaca araç mülkiyetini de içine alan geniş bir kavram olduğunu belirtmekle yetiniyoruz. Dolayısıyla özetle, değer kaybı taleplerinden ayrıca zarara neden olan sürücünün, aracın işleteninin, aracın bağlı olduğu teşebbüsün sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu belirtelim.

DEĞER KAYBI TALEPLERİNDE ZAMANAŞIMI

Araç değer kaybı taleplerinde bir diğer önemli husus ise zamanaşımıdır. Makalemizde araç değer kaybı taleplerinin haksız fiilden kaynaklandığını belirtmiştik. Bu kapsamda TBK’nın haksız fiil hükümlerinde yer alan ve zamanaşımını düzenleyen 72’nci maddesi göz önüne alınmalıdır. Buna göre “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhalde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”

Bir diğer düzenleme ise KTK m. 109’dur. Buna göre “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır. Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.”

Ayrıca TTK’nın 1420’nci maddesi özel hüküm niteliğinde bir düzenleme getirmektedir. Bu hükme göre “Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482’nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler herhâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Diğer kanunlardaki hükümler saklıdır. Bu maddenin atfıyla TTK m. 1482 “Sigortacıya yöneltilecek tazminat istemleri, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğrar” hükmünü getirmektedir.

Görüleceği üzere, TBK, TTK ve KTK birbirine benzer düzenlemeler getirmektedir. Dolayısıyla zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki (2) yılın ve zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenip öğrenmediğine bakılmaksızın kaza tarihinden itibaren on (10) yılın geçmesiyle değer kaybı taleplerinin zamanaşımına uğrayacağını belirtmekle birlikte, altı (6) yıllık sürenin de hesaba katılması gerektiğini vurgulayalım.

DEĞER KAYBI HESABI

Bir trafik kazası sonucunda aracında hasar ve değer kaybı meydana gelenlerin akıllarındaki bir diğer soru ise bu değer kaybının ne kadarını kusurlu taraftan tazmin edebilecekleridir. Bu sorunun cevabını KTK m. 90 vermektedir. Buna göre değer kaybı tazminatı, aracın piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate alınarak hesaplanır.

Değer kaybı tazminatı hesabının çerçevesi bu hüküm ile çizilmiş ve 04/12/2021 tarih 31679 sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar ile uygulamaya işlerlik kazandırılamaya çalışılmıştır. Bu genel şartların ekinde yer alan Ek-1’de değer kaybı tazminatı hesaplamasının teknik detayları belirtilmiştir.

Yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin emsal kararları da uygulamaya uzun yıllar boyunca yön vermiştir.;

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2019/5555, K. 2020/7040, T. 16/11/2020 

“Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; araç değer kaybı konusunda hesap yapmaya ehil makine mühendisi bilirkişiden, tüm dosya kapsamına göre; kaza nedeniyle oluşan hasarın nitelik ve niceliği, aracın modeli, markası, kaza tarihindeki yaşı, kilometresi gibi hususlar göz önünde bulundurularak, kaza tarihi itibariyle serbest piyasadaki 2. el piyasa rayiç değeri (hasarsız haliyle) ile aracın hasarı onarıldıktan sonraki haline göre serbest piyasadaki 2. el piyasa değeri arasındaki fark (aradaki farkın değer kaybı olarak kabul edilmesi) hususlarında, ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınıp, davalı … şirketinin sorumlu olduğu değer kaybının hüküm altına alınması gerekirken, yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” 

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/10460, K. 2019/4369, T. 09/04/2019

“Hükme esas alınan bilirkişi raporunda araçtaki değer kaybının tespiti, Dairemizce değer kaybının belirlenmesi hususunda esas alınan, aracın kaza tarihindeki hasar görmemiş 2.el piyasa değeri ile kazadan sonra onarılmış haldeki 2.el piyasa değeri arasındaki fark kriterine uyulmaksızın genel bir değerlendirme yapılarak sağlanmıştır. Araçta meydana gelen değer kaybının; aracın serbest piyasa koşullarına göre kaza tarihi itibariyle hasarsız haldeki ikinci el rayiç değeri ile aracın yaşı, özellikleri, hasar miktarı ve hasarlı kısımların özelliği dikkate alınarak kazadan sonraki hasarlı halinin rayiç değeri tespit edilip bu iki miktar arasındaki azalmaya (farka) göre değerlendirilmek suretiyle hesaplanması gerekir. … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2008/384 değişik iş sayılı dosyasında, Değer kaybı konusunda genel bir değerlendirme ile, araçtaki hasar gören parçaların orijinal parçalar ile değiştiklerini belirterek araçta değer kaybı meydana gelmediğini belirten bilirkişi kök ve ek raporuna dayalı olarak hüküm verilmesi doğru görülmemiştir. Zira aracın sağ ön ve arka çamurlukları, sağ ön kapısı, bagaj kapısı, ön ve arka tamponu ve çamurlukları komple boyanmış ve her ne kadar araçta değişen parçalar orijinal olsa da araçta parça değişimi yapılmış ve araç tamir görmüştür. Açıklanan nedenlerle araç değer kaybına ilişkin yeterince araştırma inceleme yapılıp sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu